Bol çamaşır yıkamalı, oyuncakçıdaki kutulara bakarken "Bunlar neden ıslak ki?" diye sorduğumda "Oğlunuz çiş yaptı hanımefendi" cevabını aldığım zamanki gibi kızarmalı, parkta Deniz'in ayakkabısını bağlayan büyükbabasının gömleğini "ıslattığı" için gülmeli, zaten oğlumun peşinden koşturan babaanneye bir de çamaşır temizlettiğim için suçlu hissetmeli bir hafta...
Arasıra "A-aaa, ne derdim vardı yahu?! Ne güzel yaptığında temizliyordum" diye düşündüğümü inkar etsem yalan söylemiş olurum. 15 dakika da bir 'Çişin var mı oğlum, kaka yapalım mı çocuğum?' diye sormaktan fenalık geldi. Üstüne bir de 'Hayır' cevabı aldıktan bir buçuk dakika sonra temizlik yapmak zorunda kalmak çok sinir bozucu oluyor. "Madem yapacaktın, sorduğumda neden söylemedin be hey oğlan?!" demek istiyorum, ama "Ceza yok, ödül var" prensibi yüzünden tabii ki içime atıyorum.
Ama sanırım ilerleme de kaydediyoruz. Gündüz uykusuna yatarken bez bağlamayı istemediği gibi uyandığında kuru kalkıyor. Bunun en azından fiziksel olarak hazır olduğunu göstermesi açısından önemli olduğunu öğrendim. Boşa kürek çekmiyoruz yani. Gideceğimiz yere varacağız, ama ne zaman?
Nedense ben daha kolay olacağını düşünmüştüm. Altını açarım, bir iki ıslatır, sonra ondan rahatsız olup nereye yapması gerektiğini bilir, gelince de bana söyler diye kurgulamıştım. Saf bir yaklaşımmış. Kedi mi bu, hemen öğrensin?!
Çıkartmalara, ödüllere devam. Migros'ta tesadüfen bulduğum miniminnacık arabalar kurtarıcımız oluyor. Ama onlar bile tek başına yetmiyor işte...
Sabırlı olmak, beklemek lazım. E, benim gibi üç hafta erken doğmuş birine yapılacak şey mi bu?!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder