19 Haziran 2009 Cuma
Taşındım!
blogcuanne.blogspot.com adresi hala bana ait olmakla beraber terk ediyorum. Bundan böyle Blogcu Anne'de yazacağım.
Buluşalım...
16 Haziran 2009 Salı
Taşınıyorum!
Ne yazacağımı, nereye varacağını bilmediğim için de sitenin teknik özellikleri, yok etiketleri, kategorileri hiç önemli değildi. Bu yüzden yazmaya başladıktan kısa süre sonra "Blogger yetersiz kalıyor, Word Press çok daha profesyonel, iyisi mi ona geç" türünden salık vermeleri ben de salıverdim.
Ama baktım ki Blogger hakikaten yetersiz. Ne koyduğum resimleri oradan oraya istediğim gibi taşıtıyor, ne konuları istediğim gibi kategorize ediyor. Bir şey değiştirmeye kalkıyorum, bütün yazının formatını alt üst ediyor.

Ben de Word Press'e taşınmaya karar verdim.
Son birkaç gündür hummalı bir çalışma içindeyim. Yazmış olduğum tüm post'ları tek tek Word Press'teki bloguma taşıyorum. Az kaldı.
Yakında yeni "yerimden" yayın yapmaya başlayacağım.
Taşınmak hep yorucu... Ama bir o kadar da heyecan verici.
15 Haziran 2009 Pazartesi
Büyümeye meraklı çocuklar...
Deniz: Hayır, büyüyüp adam olmak istemiyorum!
Elif: E, Peki ne olmak istiyorsun?
Deniz: Küçük kalmak istiyorum.
Deniz'le aramızda genellikle İngilizce gerçekleşen bu diyalog haftada birkaç kere tekrarlanıyor. Her ne kadar Deniz bunu sırf inadından söylese de, oğlumun küçük kalma isteğine pek de itiraz edesim gelmiyor açıkçası. Deniz'in büyüme hızı beni hem şaşırtıyor; hem de bebekliği elimden kayıp gidiveriyormuş hissi beni panikletiyor. Önceden süt kokan kafası artık kirlenince basbayağı kötü kokuyor. Bebekken yumuk yumuk olan ayaklarının altı dümdüz oldu bile... Giderek sarf etmeye başladığı büyümüş de küçülmüş laflarına başlamak bile istemiyorum. (Babası onu havaya fırlatırken "O kadar yükseğe fırlat ki başım aya değsin!" gibi!)Sırf bu "hemen büyümesin" telaşından olsa gerek, hep 'sevimli' giydirmeye çalışıyorum onu. Gerçi erkek çocuğunu "büyümüş de küçülmüş" gibi giydirmek çok kolay değil. Konu kızlara gelince başka...

Cumartesi günkü Hürriyet'te bir haber vardı. Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu Ankara'daki bir okulda karne dağıtmış. Okulun 6 yaşındaki anaokulu öğrencilerinden biri de ona çiçek vermiş. Ben habere değil de, haberle birlikte yer alan resime takıldım. Nitekim Çubukçu'nun kucağında poz veren "6 yaşındaki anaokulu öğrencisi" yapılı saçlarıyla, rujlu dudaklarıyla değil 6, 16 yaşından daha büyük görünüyordu.
Hadi kız çocuklarının böyle bir ilgisi var. Ama bu kızcağızı giydiren annesi, onu muhtemelen Bakan'ın kucağına oturtan öğretmenleri de mi bu görüntüsüne takılmadılar? Vallahi fotoğrafta Nimet Çubukçu'nun suratında bile o kadar makyaj yok.
Böyle Türkiye Güzeli edasıyla poz vereceğine, bizim çocukluğumuzun iki yandan toplanan "Küçük Kız" modeliyle topladığı saçlarını, ne bileyim, çilekli tokalarla falan tutturuverip, simsiyah bir elbise yerine sevimli, renkli bir elbise giyseydi daha "anaokulu öğrencisi" olmaz mıydı?

Kız çocuklarının süslenmeye olan merakını sürekli etrafımdaki kız annelerinden duyuyorum. Çoğu "Hayatımda pembe giymedim, bizimki pembeyi üstünden çıkarmıyor!" diye dert yanıyor. Varsın, pembe giysin. Yeter ki "çocuk" görünsün. "Küçülmüş" bir kadın gibi değil.
13 Haziran 2009 Cumartesi
Doğal Bir Doğum İçin Korkuyu Salıverme Egzersizleri
Jale Dural'ın Hamileler Kulübü'ndeki gebelerle geçen haftaki buluşmamızda gebelerden biri doğum yapmayı planladığı hastaneyi gezerken görevlilerin şöyle bir yorumda bulunduğunu söyledi: "Normal doğumu tabii ki destekliyoruz, ama şunu da göz önünde bulundurmanız lazım ki ancak sınırlı sayıda doğum odamız var. Odaların tümünün (normal doğum yapan annelerle) dolu olması halinde sizi sezaryene almamız gerekebilir."Pes!
Sezaryenle doğum oranının yüzde 80 olduğu Türkiye'de gebelerin hepsi aynı anda doğurmaya kalkacak; onların hepsi aynı hastaneye gidecek, hepsi vajinal doğum yapmak isteyecek ve odaların hepsi dolu olacak; böylece sonradan gelen gebelere yer kalmayacak.
"Nasıl yapar bu gebeciklerin aklına azıcık şüphe düşürürüz de onları sezaryene kaydırırız" planının sinsice dile getirilişi bu.
Olağanüstü durumlarda sezaryen olması gerekliliğine kimse bir şey demiyor. Çok şükür tıp ilerledi de gerekli olduğunda anne ve bebeğin sağlığı tehlikeye girmeden müdahale edilebiliyor.
Ama "doğum odası kalmaması" gibi boş bir mazeret yüzünden sezaryen gerekmesi, ne diyeyim, saçmanın da ötesi!

Bir başka korkum tabii ki doğal doğum yapamama endişesiydi. Bebeğin çok büyük olacağı, erken doğmaya kalkışacağı, bir sebeple sezaryen gerekeceği, epizyo uygulanması gerekeceği, hastane personelinin doğal doğum konusunda beni desteklemeyeceği gibi sanırım doğal doğum yapmak isteyen tüm anne adaylarının hissettiği korkularım da vardı.
doğum koçu (doula) kavramı sanırım işte bu sebeplerle yakın zamanda daha çok itibar görmeye başlayacak. Hastanede, gebenin "tarafında" yer alan, onun haklarını gözetecek, tıbbi müdahale yapılmak istendiğinde gerçekten gerekli olup olmadığını, yoksa sadece doğumu hızlandırmak için mi uygulandığını sorgulayacak bir kişinin faydalı varlığı yadsınamayacak gibi görünüyor. 12 Haziran 2009 Cuma
Küçük Aslancık olmaz olsun... mu?
Bir insanın çocukluğunda kendi anne-babasından gördüğü (ya da görmediği) davranışlar, yaklaşımlar onun nasıl bir anne ya da baba olacağını şekillendiriyor.
varsa CD'leri toplatıp hepsini kuş kaçıran olarak panjurlardan sarkıtırım ki dünya yüzeyinde bir masum çocuk daha bu şarkının sözlerini duymasın.
Annem bize küçükken hep Disney çizgi filmleri seyrettirirdi. O sıralar vidyocular yaygındı. Uygun olduğunu düşündüğü filmleri banta çektirir, önümüze koyardı. Çocukluğumuz 101 Dalmaçyalı, Bambi, Uyuyan Güzel seyretmekle geçti. Hepsinde de şiddet, üzüntü bir miktarda var. Hepsinden de çok keyif aldık. Bugün ben de kız kardeşim de hayvanları çok seviyorsak, kardeşim sokakta gördüğü her hayvanı şu yaşında eve getiriyorsa bu filmlerdeki "sevgi" unsuru yüzündendir. 10 Haziran 2009 Çarşamba
Nunu'nun Blogu
Deniz'in 'Nunu'su geçtiğimiz senelerde birçok önemli yemek yarışmasına katıldı; katılmakla kalmadı, çoğunda da ödül aldı. Önde gelen yemek dergilerinde çıktı, yemeklerini paylaştı. Ve şimdi geç bile kalmış bir adım daha atarak blogunu başlattı.
http://www.nursendogan.com/ adresli sitede Nunu bir yandan günlük pişirdiği yemeklerin tariflerini -fotoğraflarıyla birlikte- paylaşırken, bir yandan da ustası olduğu, kimsenin eline su dökemeyeceği bulgur yemeklerini sergiliyor.
Evine habersiz de gitseniz en az 4 çeşit yemek, 3 çeşit tatlı hazır bulunan
ve yemeklerin sadece çeşidini değil sunumundaki şıklığı da şaşkınlıkla karşılayıp "Ay, Nursen Hanım, ne zahmet ettiniz?" diye kibarlık yapan insancıkları "Bunda ne var canım? Dünyanın en kolay işi!" diyerek alçak gönüllülükle cevaplayan Nunu'nun blogunda hafif dondurmalardan ıspanak salatasına, analı-kızlıdan biberiyeli tavuk ızgaraya kadar birçok lezzet pratik tariflerle yer almaya başladı.
Sağdan soldan alacağı "siparişlerle" yakında sitenin içeriği iyice zenginleşecek. Ben patlıcanlı kiş siparişimi verdim bile.
Yaşasın Nunu'nun blogu!
9 Haziran 2009 Salı
Babalar Günü için Alternatif Hediyeler
Önümüzdeki Pazar Babalar Günü...
